Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27754. Defa(2)"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
m
 
(8 intermediate revisions by one other user not shown)
Line 1: Line 1:
Otonaşi ile olan ilişkimin tamamen bitmesi üzerine birden Kokone’den arama gelince yoruldum muhtemelen. ...Esasında sadece mazeret uyduruyorum.
+
Otonaşi ile olan ilişkimin tamamen bitmesi üzerine birden Kokone’den arama gelince hiç halim kalmadı muhtemelen. ...Esasında sadece mazeret uyduruyorum.
   
 
Tamamen unutmuştum.
 
Tamamen unutmuştum.
Line 5: Line 5:
 
Bu kavşakta kesinlikle bir kaza olacak.
 
Bu kavşakta kesinlikle bir kaza olacak.
   
Ben güvendeyim. Kavşağa yaklaşınca içgüdüsel olarak hatırladım, orada bir defasında ölmekten yaşadığım muazzam şoku. O yüzden kendi emniyetimi sağlayabilmekte sıkıntı yaşamam.
+
Ben güvendeyim. Kavşağa yaklaşınca içgüdüsel olarak bir defasında orada ölürken o yaşadığım muazzam şoku hatırladım. O yüzden kendi emniyetimi sağlamakta sıkıntı yaşamam.
   
 
Ama bu kabul edilebilir bir durum değil. Sonuçta, bu demek oluyor ki başka biri bu kaçınılmaz kazada ezilecek.
 
Ama bu kabul edilebilir bir durum değil. Sonuçta, bu demek oluyor ki başka biri bu kaçınılmaz kazada ezilecek.
Line 13: Line 13:
 
Berbat biriyim. <u>Sanki o kişiyi kendim öldürmüştüm</u>.
 
Berbat biriyim. <u>Sanki o kişiyi kendim öldürmüştüm</u>.
   
Kasumi Mogi oradaydı.
+
Kasumi Mogi orada.
   
Sevdiğim kız oradaydı.
+
Sevdiğim kız orada.
   
Her zamanki gibi, kamyon aşırı bir hızla ona doğru ilerliyordu.
+
Her zamanki gibi, kamyon aşırı bir hızla ona doğru ilerlemekte.
   
Durduğum yerden onu kurtaramıyorum. Ne kadar umarsızca onu kurtarmaya çalışsam da, bu kadar uzaklıktan kurtarabilmemin imkanı yoktu.
+
Şuan durduğum yerden onu kurtaramam. Ne kadar hiç düşünmeden onu kurtarmaya çalışsam da, bu kadar uzaktayken başarabilmemin imkanı yok.
   
O kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız benim yüzümden kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız tekrar tekrar kanlar içerisinde kalıyor, ve bu tekrar tekrar benim yüzümdendi, çünkü tekrar tekrar gözardı ediyordum.
+
O kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız benim yüzümden kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız kanlar içinde kalmaya devam edecekti, tekrar ve tekrar, ve benim yüzümden, tekrar ve tekrar, çünkü ben de buna göz yumuyorum, tekrar ve de tekrar.
   
 
“U-UAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH!!”
 
“U-UAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH!!”
   
Kamyona doğru koştum. Mogi'yi kurtarmak için mi koşmuştum? Hayır. Kesinlikle hayır. Suçluluk duygularıma katlanamıyordum ve bir şey yapmışım gibi hissetmek istiyordum. Bu sadece kendimi tatmin etmek içindi.
+
Kamyona doğru koştum. Mogi'yi kurtarmak için mi koşuyorum? Hayır. Kesinlikle hayır. Suçluluk duymayı sürdüremem ve bir şeyler yapma hissini tatmak istiyorum ben. Bu sadece kendimi tatmin etmek için.
   
Berbat. Ben ne kadar berbat biriyim öyle?
+
Berbat. Ben ne kadar berbat biriyim böyle?
   
 
Ve ardından gördüm.
 
Ve ardından gördüm.
Line 53: Line 53:
 
Bu sahneye sayısız defa şahit olmuştum.
 
Bu sahneye sayısız defa şahit olmuştum.
   
Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtardığı gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısıydı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrar yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.
+
Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtarmış olduğu gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrardan yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.
   
 
Ama buna rağmen, Aya Otonaşi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.
 
Ama buna rağmen, Aya Otonaşi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.
Line 63: Line 63:
 
Nasıl unutmuş olabilirdim?
 
Nasıl unutmuş olabilirdim?
   
Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarın içinden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala kulaklarım çınlarken bir şekilde Otonaşi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.
+
Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarı içerden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala kulaklarım çınlarken bir şekilde Otonaşi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.
   
 
Otonaşi'ye baktım.
 
Otonaşi'ye baktım.
Line 75: Line 75:
 
Onun için konuşmak ızdıraplı olmalıydı, ama sesi çok netti.
 
Onun için konuşmak ızdıraplı olmalıydı, ama sesi çok netti.
   
“Her şeyin ''sahibi'' öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğunu inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum, ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”
+
“Her şeyin ''sahibini'' öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğuna inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”
   
 
Otonaşi'nin bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.
 
Otonaşi'nin bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.
Line 83: Line 83:
 
O kazada öldüğümde ölümüme kayıtsız kaldığı için.
 
O kazada öldüğümde ölümüme kayıtsız kaldığı için.
   
O kadar pişmandı ki Reddeden Sınıf’tan kaçmaktan, ve o kadar peşinde olduğu kutudan vazgeçmek üzereydi.
+
Öyleysine pişmandı ki Reddeden Sınıf’ı ve o kadardır peşinde olduğu kutuyu yüz üstü bırakıp gitmekten.
   
 
‘O zaman neden beni öldürdün?!!’
 
‘O zaman neden beni öldürdün?!!’
Line 94: Line 94:
   
 
Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonaşi'nin suçu olduğunu zannetmiştim,
 
Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonaşi'nin suçu olduğunu zannetmiştim,
Mogi'nin ölümünün sebebini hep Otonaşi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.
+
Mogi'nin ölüm sebebinin hep Otonaşi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.
 
Önyargılı görüşlerim yüzümden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir söz söyledim. Bu yanlış anlaşılmayı cinayet fikrini reddettiği an fark
 
etmeliydim. İşin aslı, beni sadece kurtaramamıştı.
 
   
  +
Önyargılı görüşlerim yüzünden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir şey çıtlattım. Bu yanlış anlaşılmayı cinayet fikrini reddettiği an fark
  +
etmeliydim. İşin aslı, kutaramadığı yalnız ben olsam da..
 
Her nedense, bu kaza hep meydana geliyordu. Biri kesinlikle eziliyordu. O sefer benim ölmem sadece tesadüftü.
 
Her nedense, bu kaza hep meydana geliyordu. Biri kesinlikle eziliyordu. O sefer benim ölmem sadece tesadüftü.
   
“Hımf, kendi aptallığıma sadece gülebiliyorum. Suçluluk sırf unutarak kaybolan bir şey değil ki. Bu da yetmezmiş gibi, Reddeden
+
“Hıh, kendi aptallığıma sadece gülebiliyorum. Suçluluk sırf kayıtsız kalınarak kaybolmaz ki. Bu da yetmezmiş gibi, Reddeden
Sınıf sonlanmadı ve ben çaptan epeyce düştüm. Buna katlanmak zorundayım. ‘İlahi adalet’ sözünün daha uygun olabileceği bir durum hayal
+
Sınıf sonlanmadı ve ben eski benliğimin gölgesine dönüşme sorunuyla başa çıkmak zorundayım. ‘İlahi adalet’ sözünün daha uygun olabileceği bir durum hayal
 
edemiyorum.”
 
edemiyorum.”
   
Bunları söylerken, Otonaşi kan öksürmeye başladı.
+
“Bunları söylerken, Otonaşi kan öksürmeye başladı.
   
 
“Otonaşi, canın yanıyorsa konuşma…”
 
“Otonaşi, canın yanıyorsa konuşma…”
Line 114: Line 113:
 
Öyle bir duruma “çoktan alışmak” gibi bir şey söz konusu olamaz!
 
Öyle bir duruma “çoktan alışmak” gibi bir şey söz konusu olamaz!
   
“Ne anılarımı kaybettim, ne de Reddeden Sınıf’tan kurtulabildim. Haha… Muhtemelen bilincimin derinliklerinde bunu biliyordum…
+
“Ne anılarımı kaybettim, ne de Reddeden Sınıf’tan kurtulabildim. Haha... Muhtemelen bilincimin derinliklerinde bunu biliyordum...
 
Reddeden Sınıf’tan ayrılamayacağımı.”
 
Reddeden Sınıf’tan ayrılamayacağımı.”
   
Line 121: Line 120:
 
“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”
 
“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”
   
Otonaşi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık kalabilirdi, ama muhtemelen ona tepeden bakmama dayanamamıştı.
+
Otonaşi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık halde kalabilirdi, ama sanırım ona tepeden bakmamı kaldıramıyor.
   
Sol bacağı mahvolmuştu. Otonaşi şiddetle öksürdü ve ağzından kanlar fırladı. Ama buna rağmen duvardan destek alarak kalktı ve bana baktı.
+
Sol bacağı mahvolmuştu. Otonaşi şiddetle öksürdü ve ağzından kanlar fışkırdı. Ama buna rağmen duvardan destek alarak kalktı ve bana baktı.
   
 
Muhtemelen Otonaşi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden kurtuldu ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.
 
Muhtemelen Otonaşi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden kurtuldu ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.
Line 141: Line 140:
 
“D-Dokunma bana!”
 
“D-Dokunma bana!”
   
Aah.. haklısın. Ben ne yapıyordum? Onu ürküten kişi ben olduğum halde, niye ona doğru uzanıyordum ki? Onu sakinleştireceğini mi
+
Aah.. haklısın. Ben ne yapıyordum? Onu ürküten kişi ben olduğum halde, niye ona doğru uzanayım ki? Bunun onu sakinleştireceğini mi
düşünmüştüm? Bir anlığına bile olsa, nasıl onu sakinleştirebileceğimi düşünmüş olabilirdim?.. Bunu yapabilmemin imkanı yoktu.
+
düşünmüştüm? Bir anlığına bile olsa, nasıl onu sakinleştirebileceğimi düşünmüş olabilirim ki?.. Bunu yapabilmemin imkanı yoktu.
   
 
“...Sen… neyin nesisin..?”
 
“...Sen… neyin nesisin..?”
Line 154: Line 153:
 
Ne de olsa savaşmam lazımdı. Reddeden Sınıf’la savaşmam lazımdı.
 
Ne de olsa savaşmam lazımdı. Reddeden Sınıf’la savaşmam lazımdı.
   
Ve o savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın ürettiği sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.
+
Ve bu savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın yarattığı sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.
   
O zamanda, Otonaşi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi,
+
O zaman da, Otonaşi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi,
kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesi—hepsini reddettim.
+
kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesini—hepsini reddettim.
   
 
Mogi, ben sessiz kalmakta direnince olan biteni anlamaya çalışmaktan vazgeçti, ve ürkekçe ayağa kalktı.
 
Mogi, ben sessiz kalmakta direnince olan biteni anlamaya çalışmaktan vazgeçti, ve ürkekçe ayağa kalktı.
Line 170: Line 169:
   
 
“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonaşi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu.
 
“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonaşi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu.
“O yüzden, ben de karar verdim. Kutu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”
+
“O yüzden, ben de karar verdim. Kutuyu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”
   
 
“...he?”
 
“...he?”
Line 185: Line 184:
 
Bunu beklemiyordum.
 
Bunu beklemiyordum.
   
Bana yardımda mı bulunmak? Aya Otonaşi bana yardımda bulunacaktı?
+
Bana yardımda bulunmak mı? Aya Otonaşi mi bana yardımda bulunacaktı?
   
 
“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”
 
“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”
Line 191: Line 190:
 
Ama bu, güneşin batı’dan doğup doğuda batması kadar imkansızdı.
 
Ama bu, güneşin batı’dan doğup doğuda batması kadar imkansızdı.
   
“Yolumu kaybettim. Eleştirilerin tam isabetti—seni öldürerek, ben insan-altı varlık oldum. Hayır, daha da kötüsü. Kendi
+
“Yolumu kaybettim. Eleştirilerin tam isabet—seni öldürerek, ben insan-altı bi varlık oldum. Hayır, daha da kötüsü. Kendi
korkaklığını kabul etmek istemediği için amacından vazgeçip kaçan biriyim. Diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf’a teslim oldum. Ve sadece bir
+
korkaklığını kabul etmek istemediği için amacından vazgeçip kaçan biriyim. Diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf’a teslim oldum. Ve sadece bir kutu tarafından mağlup edilen birisinin yapabileceği bir şey olmadığına kendi kendimi inandırıp kaçmaya devam ettim.”
kutuya kaybeden birisinin yapabileceği bir şey olmadığına kendi kendimi inandırıp kaçmaya devam ettim.”
 
   
Kendini aşağılamasına rağmen, gözlerinde hala bir ateş vardı. Esasında biraz rahatlamıştım.
+
Kendini aşağılıyor olmasına rağmen, gözlerinde hala bir ateş vardı. Esasında biraz rahatlamıştım.
   
“Ama tereddüt etmek için hiçbir sebep yok. Kesinlikle utanılacak bir şey yaptım, ama yelkenleri suya indirmem için bir sebep
+
“Ama tereddüt etmek için hiçbir sebep yok. Kesinlikle utanılacak bir şey yaptım, ama bu yelkenleri suya indirmem için bir sebep
değil. Boş boş pişmanlıklardan hiçbir şey gelmez. Bundan dolayı artık kaçmayacağım. O yüzden—”
+
değil. İçi boş pişmanlıktan bir şey gelmez. Bundan dolayı artık kaçmayacağım. O yüzden—”
   
 
Ağzını kapatmıştı, cümlesini bitirmeye isteksizdi.
 
Ağzını kapatmıştı, cümlesini bitirmeye isteksizdi.
Line 208: Line 206:
 
Haa, anladım. Demek istediği buydu.
 
Haa, anladım. Demek istediği buydu.
   
Bu garip konuşma bana bir özür olmalıydı.
+
Bu garip konuşma bana bir özür olmalı.
   
Onun yalvarışı tamamen anlamsızdı.
+
Onun yalvarışı tamamen anlamsız.
   
 
“Seni affedemem.”
 
“Seni affedemem.”
   
Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonaşi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri dönmüştü.
+
Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonaşi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri döndü.
   
 
“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”
 
“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”
Line 222: Line 220:
 
Otonaşi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.
 
Otonaşi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.
   
“Demeye calıştığım şey… <u>zaten affedilecek ne var ki?</u>”
+
“Demeye çalıştığım şey… <u>zaten affedilecek ne var ki?</u>”
   
 
Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.
 
Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.
Line 234: Line 232:
 
“Benimle dalga mı geçiyorsun?”
 
“Benimle dalga mı geçiyorsun?”
   
Birden gülümsemeye başladım.
+
Birden gülmeye başladım.
   
 
“<u>Ben buradayım!</u>”
 
“<u>Ben buradayım!</u>”
Line 247: Line 245:
 
işin içine karışmıştı—
 
işin içine karışmıştı—
   
—hayır, bu doğru değildi.
+
—hayır, bu doğru değil.
   
Otonaşi sadece bir kurban değildi. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde
+
Otonaşi sadece bir kurban değil. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde
bulunacağımızı bilen bir hükümdardı. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biriydi. En az Reddeden Sınıf’ın
+
bulunacağımızı bilen bir lider. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biri. En az Reddeden Sınıf’ın
yaratıcısına eş değer güce sahip bir hükümdardı.
+
yaratıcısına eş değer güce sahip bir lider o.
   
Ama bu güç yüzünden, olan bitenden kendini sorumlu tutuyordu. Çünkü düzgün davranırsa kötü şeylerin önleneceğini düşünüyordu.
+
Ama bu güç yüzünden, olan bitenden kendini sorumlu tutuyor. Çünkü düzgün davranırsa kötü şeylerin önleneceğini düşünüyor.
   
O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, ve olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.
+
O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, yani olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.
   
Ama Otonaşi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi.
+
Ama Otonaşi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi diye.
   
 
“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”
 
“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”
Line 284: Line 282:
 
“...bunu iyi biliyorum.”
 
“...bunu iyi biliyorum.”
   
“Davranışlarına göre alacağın hareketlerin şimdiye kadar hepsini çözdüğümden emindim. Ama şu anki ifadeni hiç öngöremedim. Sonsuz can sıkıntısına alışık birisi için bunun ne kadar komik olduğunu hayal edebilir misin?” dedi, oldukça memnun gözükerek.
+
“Şimdiye kadar bütün davranış kalıplarını çözdüğümden emindim. Ama şu anki ifadeni hiç öngöremedim. Sonsuz can sıkıntısına alışık birisi için bunun ne kadar komik olduğunu hayal edebilir misin?” dedi, oldukça memnun gözüküyordu.
   
 
Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.
 
Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.
   
 
“Hoşino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan
 
“Hoşino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan
sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı
+
sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam da bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı
gerçeğinden benden bile daha iyi ayırt edebiliyorsun.”
+
gerçeğinden ayırt etmeyi benden bile daha iyi başarıyorsun.”
   
 
Otonaşi'den bile daha iyi mi?
 
Otonaşi'den bile daha iyi mi?
Line 299: Line 297:
 
yaşadığında, sen de rahatsız oluyorsun, değil mi? Burada da aynı.”
 
yaşadığında, sen de rahatsız oluyorsun, değil mi? Burada da aynı.”
   
Gerçekten öyle miydi acaba?
+
Gerçekten öyle mi acaba?
   
 
“—Hoşino.”
 
“—Hoşino.”
Line 323: Line 321:
 
“Özür dilemek, he? Kesinlikle şart, ama sanki bunu senelerdir yapmıyormuşum gibi hissediyorum.”
 
“Özür dilemek, he? Kesinlikle şart, ama sanki bunu senelerdir yapmıyormuşum gibi hissediyorum.”
   
...eminim gerçekten de yapmamıştı.
+
...eminim gerçekten de yapmamıştır.
   
 
“Pekâlâ, vakit geldi.”
 
“Pekâlâ, vakit geldi.”
Line 335: Line 333:
 
Bu garip fenomeni şaşırtıcı bir sakinlikle kabullendim.
 
Bu garip fenomeni şaşırtıcı bir sakinlikle kabullendim.
   
Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı biriktiğini gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone
+
Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı toplaştığını gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone
 
de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonaşi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi'nin niye o kadar
 
de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonaşi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi'nin niye o kadar
 
korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonaşi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.
 
korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonaşi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.
Line 343: Line 341:
 
Hiç tereddüt etmeden, bu eli tuttu; başka birinin reddettiği bu eli.
 
Hiç tereddüt etmeden, bu eli tuttu; başka birinin reddettiği bu eli.
   
Kalbim aşırı bir güç tarafından sıkışmaya başladı, sanki mengene içinde eziliyordu. Gökyüzü kitap gibi kapanmaya başladı. Kapanmasına rağmen, dünyanın büründüğü renk—beyazdı. Beyaz. Beyaz. Zemin sarsılmaya başlamıştı, tadı nedense şekerli geliyordu—tadını ise dilimle değilde, derim ile alıyordum. Kötü bir his değildi, ama tiksindiriciydi. Sonunda, anladım ki bu olay 27,754. tekrarın sonunu işaretliyordu.
+
Kalbim karşı konulmaz bir güçle sıkışmaya başladı, sanki bir yığın altında eziliyordu. Gökyüzü kitap gibi kapanmaya başladı. Kapanmasına rağmen, dünyanın büründüğü renk—beyazdı. Beyaz. Beyaz. Zemin sarsılmaya başlamıştı, tadı nedense şekerli geliyordu—tadını ise dilimle değilde, derim ile alıyordum. Kötü bir his değil, ama tiksindirici. Sonunda, anladım ki bu olay 27,754. tekrarın sonunu işaretliyor.
   
 
Dört bir yanımız yumuşak, tatlı, ve bembeyaz keder ile sarılı.
 
Dört bir yanımız yumuşak, tatlı, ve bembeyaz keder ile sarılı.

Latest revision as of 17:13, 10 September 2017

Otonaşi ile olan ilişkimin tamamen bitmesi üzerine birden Kokone’den arama gelince hiç halim kalmadı muhtemelen. ...Esasında sadece mazeret uyduruyorum.

Tamamen unutmuştum.

Bu kavşakta kesinlikle bir kaza olacak.

Ben güvendeyim. Kavşağa yaklaşınca içgüdüsel olarak bir defasında orada ölürken o yaşadığım muazzam şoku hatırladım. O yüzden kendi emniyetimi sağlamakta sıkıntı yaşamam.

Ama bu kabul edilebilir bir durum değil. Sonuçta, bu demek oluyor ki başka biri bu kaçınılmaz kazada ezilecek.

Unutmuştum. Ve bu yüzden, o kişiyi kurtarmak için çok geç kalmıştım. Birinin ezileceğini bilmeme rağmen, durdurmadım. ‘Çünkü unutmuştum’ demek bir mazeret olarak sayılamazdı.

Berbat biriyim. Sanki o kişiyi kendim öldürmüştüm.

Kasumi Mogi orada.

Sevdiğim kız orada.

Her zamanki gibi, kamyon aşırı bir hızla ona doğru ilerlemekte.

Şuan durduğum yerden onu kurtaramam. Ne kadar hiç düşünmeden onu kurtarmaya çalışsam da, bu kadar uzaktayken başarabilmemin imkanı yok.

O kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız benim yüzümden kanlar içinde kalacak. Sevdiğim kız kanlar içinde kalmaya devam edecekti, tekrar ve tekrar, ve benim yüzümden, tekrar ve tekrar, çünkü ben de buna göz yumuyorum, tekrar ve de tekrar.

“U-UAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH!!”

Kamyona doğru koştum. Mogi'yi kurtarmak için mi koşuyorum? Hayır. Kesinlikle hayır. Suçluluk duymayı sürdüremem ve bir şeyler yapma hissini tatmak istiyorum ben. Bu sadece kendimi tatmin etmek için.

Berbat. Ben ne kadar berbat biriyim böyle?

Ve ardından gördüm.

“He…?”

Kurtarılma şansı olmadığını düşündüğüm kız itilerek kurtulmuştu.

Ben yapmamıştım.

Ona zamanında yetişmek için fazla uzaktaydım.

Öyleyse, onu kurtarabilecek tek bir kişi vardı.

Anılarımı terk edip onu unutmuşum gibi davrandığım zaman bile savaşmaya devam eden kız.

Kendini kurtarmaya zamanı kalmamasına rağmen.

Ama yine de, o—

—Aya Otonaşi ortaya atıldı.

Ah, doğru. Hatırladım.

Bu sahneye sayısız defa şahit olmuştum.

Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtarmış olduğu gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrardan yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.

Ama buna rağmen, Aya Otonaşi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.

Tekrar tekrar. Binlerce defa.

Doğru ya.

Nasıl unutmuş olabilirdim?

Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarı içerden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala kulaklarım çınlarken bir şekilde Otonaşi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.

Otonaşi'ye baktım.

Sol bacağı ters yönde bükülmüştü.

Kan ter ile kaplıydı, ama öyle bir kararlılıkla konuşuyordu ki sanki hiç yaralanmamıştı.

“Geçen sefer, seni öldürdüm.”

Onun için konuşmak ızdıraplı olmalıydı, ama sesi çok netti.

“Her şeyin sahibini öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğuna inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”

Otonaşi'nin bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.

Kendini affedememişti.

O kazada öldüğümde ölümüme kayıtsız kaldığı için.

Öyleysine pişmandı ki Reddeden Sınıf’ı ve o kadardır peşinde olduğu kutuyu yüz üstü bırakıp gitmekten.

‘O zaman neden beni öldürdün?!!’

Bu sözlere itiraz edemediği için çok pişmandı.

Ben ne kadar acımasızdım?

Ve o sözler doğru bile değildi.

Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonaşi'nin suçu olduğunu zannetmiştim, Mogi'nin ölüm sebebinin hep Otonaşi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.

Önyargılı görüşlerim yüzünden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir şey çıtlattım. Bu yanlış anlaşılmayı cinayet fikrini reddettiği an fark etmeliydim. İşin aslı, kutaramadığı yalnız ben olsam da.. Her nedense, bu kaza hep meydana geliyordu. Biri kesinlikle eziliyordu. O sefer benim ölmem sadece tesadüftü.

“Hıh, kendi aptallığıma sadece gülebiliyorum. Suçluluk sırf kayıtsız kalınarak kaybolmaz ki. Bu da yetmezmiş gibi, Reddeden Sınıf sonlanmadı ve ben eski benliğimin gölgesine dönüşme sorunuyla başa çıkmak zorundayım. ‘İlahi adalet’ sözünün daha uygun olabileceği bir durum hayal edemiyorum.”

“Bunları söylerken, Otonaşi kan öksürmeye başladı.”

“Otonaşi, canın yanıyorsa konuşma…”

“Konuşmak için bir daha ne zaman fırsatımız olacak? Bu kadar acıya alışmıştım çoktan. Bu hiçbir şey değil. Bu sadece anlık bir acı, o yüzden yavaş yavaş seni içten çökerten bir hastalığa kapılmaktan çok daha iyi.”

Öyle bir duruma “çoktan alışmak” gibi bir şey söz konusu olamaz!

“Ne anılarımı kaybettim, ne de Reddeden Sınıf’tan kurtulabildim. Haha... Muhtemelen bilincimin derinliklerinde bunu biliyordum... Reddeden Sınıf’tan ayrılamayacağımı.”

“...neden?”

“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”

Otonaşi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık halde kalabilirdi, ama sanırım ona tepeden bakmamı kaldıramıyor.

Sol bacağı mahvolmuştu. Otonaşi şiddetle öksürdü ve ağzından kanlar fışkırdı. Ama buna rağmen duvardan destek alarak kalktı ve bana baktı.

Muhtemelen Otonaşi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden kurtuldu ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.

“İyi misin, Mogi?”

“.......!!” ağzından geciken bir çığlık kaçtı.

“S-Siz ne hakkında konuşuyordunuz… az önce..? Mmm, sırf az önce de değil, dünden beri.. siz ikiniz neyin nesisiniz?”

...ne? Kime o gözlerle bakıyordun öyle? O korku dolu gözlerle kime bakıyordun sen?

...biliyordum. Bana doğru bakıyordu.

Her nedense, onu yalnız bırakamadım. Düşünmeden, Mogi'nin yanağına dokunmaya uzandım.

“D-Dokunma bana!”

Aah.. haklısın. Ben ne yapıyordum? Onu ürküten kişi ben olduğum halde, niye ona doğru uzanayım ki? Bunun onu sakinleştireceğini mi düşünmüştüm? Bir anlığına bile olsa, nasıl onu sakinleştirebileceğimi düşünmüş olabilirim ki?.. Bunu yapabilmemin imkanı yoktu.

“...Sen… neyin nesisin..?”

Dişimi sıktım. Ona hiçbir şey anlatamazdım. O yüzden, onun bakışına dayanmaktan başka çarem yoktu.

Bütün durumu şu an burada anlatmayı çok isterdim. Belki anlayabilirdi de.

Ama—öyle yapmamalıyım.

Ne de olsa savaşmam lazımdı. Reddeden Sınıf’la savaşmam lazımdı.

Ve bu savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın yarattığı sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.

O zaman da, Otonaşi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi, kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesini—hepsini reddettim.

Mogi, ben sessiz kalmakta direnince olan biteni anlamaya çalışmaktan vazgeçti, ve ürkekçe ayağa kalktı.

Titreyen bacaklarla geriye doğru sendeledi, gözleriyle onun peşinden gitmememiz için yalvardı, ve kaçtı.

Mogi kaçarken onu izledim.

Ve gözlerimin başka yere bakmadığına emin oldum.

Çünkü bunun arzu ettiğim sonuç olması gerekiyordu.

“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonaşi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu. “O yüzden, ben de karar verdim. Kutuyu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”

“...he?”

Bu beni rahatsız etmişti. Bu beni kesinlikle rahatsız etmişti. Otonaşi'nin gücüne ihtiyacım vardı. Düşünmeden, onu durdurmak için ağzımı açmıştım.

Tam da bunu yapmak üzereyken…

“—Bu yüzden, sana yardımda bulunacağım.”

“...he?”

Bunu beklemiyordum.

Bana yardımda bulunmak mı? Aya Otonaşi mi bana yardımda bulunacaktı?

“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”

Ama bu, güneşin batı’dan doğup doğuda batması kadar imkansızdı.

“Yolumu kaybettim. Eleştirilerin tam isabet—seni öldürerek, ben insan-altı bi varlık oldum. Hayır, daha da kötüsü. Kendi korkaklığını kabul etmek istemediği için amacından vazgeçip kaçan biriyim. Diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf’a teslim oldum. Ve sadece bir kutu tarafından mağlup edilen birisinin yapabileceği bir şey olmadığına kendi kendimi inandırıp kaçmaya devam ettim.”

Kendini aşağılıyor olmasına rağmen, gözlerinde hala bir ateş vardı. Esasında biraz rahatlamıştım.

“Ama tereddüt etmek için hiçbir sebep yok. Kesinlikle utanılacak bir şey yaptım, ama bu yelkenleri suya indirmem için bir sebep değil. İçi boş pişmanlıktan bir şey gelmez. Bundan dolayı artık kaçmayacağım. O yüzden—”

Ağzını kapatmıştı, cümlesini bitirmeye isteksizdi.

Ama ona sert sert baktığım için, ağzını açtı ve şunu söyledi.

“O yüzden lütfen—beni affet.”

Haa, anladım. Demek istediği buydu.

Bu garip konuşma bana bir özür olmalı.

Onun yalvarışı tamamen anlamsız.

“Seni affedemem.”

Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonaşi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri döndü.

“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”

“Öyle değil.”

Otonaşi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.

“Demeye çalıştığım şey… zaten affedilecek ne var ki?

Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.

“...Hoşino, sen ne diyorsun? Ben…”

“Sen beni öldürdün mü?”

“...Evet.”

“Benimle dalga mı geçiyorsun?”

Birden gülmeye başladım.

Ben buradayım!

Doğru ya. Bu açık ve netti.

“Ben tam buradayım, Otonaşi.”

Ne kadar sorumluluk hissetse de, geri alınamayacak bir şey yapmamıştı.

Neden bu kadar sorumluluk hissettiğini anlamıyordum zaten. Ne de olsa Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı değildi. Otonaşi sadece işin içine karışmıştı—

—hayır, bu doğru değil.

Otonaşi sadece bir kurban değil. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde bulunacağımızı bilen bir lider. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biri. En az Reddeden Sınıf’ın yaratıcısına eş değer güce sahip bir lider o.

Ama bu güç yüzünden, olan bitenden kendini sorumlu tutuyor. Çünkü düzgün davranırsa kötü şeylerin önleneceğini düşünüyor.

O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, yani olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.

Ama Otonaşi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi diye.

“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”

Otonaşi kaşları çatık donakaldı. Birkaç saniyeden sonra tekrar hareket etmeye başladı ve aşağı baktı.

“Hıh…”

Omuzları titredi. He? Ne? Bu ne demekti? Endişelendim ve ona gözümün ucuyla baktım.

“Hıhı… Haha… HAHAHAHAHAHAHA!!”

—Gülüyordu! Hatta kahkaha atıyordu!!

“H-hey! Neden gülüyorsun? Özür dilerim, ama anlayamıyorum!?”

İtirazlarıma rağmen, Otonaşi bir süre kahkaha atmaya devam etti.

Off… bu da neyin nesiydi böyle? ‘Havalı’ bir şey dediğimden emindim, ama anlaşılan işin sonunda sözlerim sadece gülünecek bir şeydi…

Otonaşi sonunda gülmemeye başlamıştı, her zamanki cesur ifadesi geri gelmişti ve dudağını bükerek benimle konuştu.

“Ben 27,754 okul transferi yaşadım.”

“...bunu iyi biliyorum.”

“Şimdiye kadar bütün davranış kalıplarını çözdüğümden emindim. Ama şu anki ifadeni hiç öngöremedim. Sonsuz can sıkıntısına alışık birisi için bunun ne kadar komik olduğunu hayal edebilir misin?” dedi, oldukça memnun gözüküyordu.

Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.

“Hoşino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam da bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı gerçeğinden ayırt etmeyi benden bile daha iyi başarıyorsun.”

Otonaşi'den bile daha iyi mi?

“Bu doğru değil. Hiç de ayırt edemiyorum. Ne de olsa, geri alınacağını bilmeme rağmen, kaza olduğunda kalbim sıkışıyor…”

“Tabi ki de. Onun özelliğinle hiçbir alakası yok. Örneğin, bir film izlediğinde veya kitap okuduğunda, karakterler talihsizlik yaşadığında, sen de rahatsız oluyorsun, değil mi? Burada da aynı.”

Gerçekten öyle mi acaba?

“—Hoşino.”

“Ne?”

“Özür dilerim.”

Çok aniydi, ne için özür dilediğini anlayamamıştım. Ne olduğunu anlamadan, yüzündeki memnuniyetin izi kalmamıştı.

“Hakikaten, kendi güçsüzlüğümden utanıyorum. Özür dilerim.”

“Ö-Önemli değil…”

Benden üstün olduğu belli olan birinin benden samimi bir şekilde özür dilemesi beni rahatsız eder. Sanki beni eleştiriyormuş gibi bocaladım. Gerçekten acınası biriyim.

“Bu sadece basit bir özürdü, ama bu senin için yeterli, değil mi? Sadece seni ve niyetini anlayıp, seni yönlendirmeye devam etmem gerekiyor. Benden arzu ettiğin şey bu, değil mi?

“E-Evet…”

“Özür dilemek, he? Kesinlikle şart, ama sanki bunu senelerdir yapmıyormuşum gibi hissediyorum.”

...eminim gerçekten de yapmamıştır.

“Pekâlâ, vakit geldi.”

“Vakit?”

“27,754. okul transferin sonu için. Ve 27,755. başlangıcı.”

“Ha, anladım.”

Bu garip fenomeni şaşırtıcı bir sakinlikle kabullendim.

Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı toplaştığını gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonaşi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi'nin niye o kadar korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonaşi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.

Otonaşi'ye elimi uzattım.

Hiç tereddüt etmeden, bu eli tuttu; başka birinin reddettiği bu eli.

Kalbim karşı konulmaz bir güçle sıkışmaya başladı, sanki bir yığın altında eziliyordu. Gökyüzü kitap gibi kapanmaya başladı. Kapanmasına rağmen, dünyanın büründüğü renk—beyazdı. Beyaz. Beyaz. Zemin sarsılmaya başlamıştı, tadı nedense şekerli geliyordu—tadını ise dilimle değilde, derim ile alıyordum. Kötü bir his değil, ama tiksindirici. Sonunda, anladım ki bu olay 27,754. tekrarın sonunu işaretliyor.

Dört bir yanımız yumuşak, tatlı, ve bembeyaz keder ile sarılı.



Geri Git - 3,087. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 0. Defa