Difference between revisions of "Utsuro no Hako - Türkçe:1. Cilt 27754. Defa(2)"

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search
m
m
Line 1: Line 1:
Muhtemelen Otonashi ile olan ilişkimin tamamen sona ermesi ve Kokone’den birden aramasından sonra yorulmuştum. ...Esasında sadece mazeret uyduruyordum.
+
Muhtemelen Otonaşi ile olan ilişkimin tamamen sona ermesi ve Kokone’den birden aramasından sonra yorulmuştum. ...Esasında sadece mazeret uyduruyordum.
   
 
Tamamen unutmuştum.
 
Tamamen unutmuştum.
Line 47: Line 47:
 
Ama yine de, o—
 
Ama yine de, o—
   
—Aya Otonashi ortaya atıldı.
+
—Aya Otonaşi ortaya atıldı.
   
 
Ah, doğru. Hatırladım.
 
Ah, doğru. Hatırladım.
Line 55: Line 55:
 
Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtardığı gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısıydı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrar yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.
 
Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtardığı gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısıydı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrar yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.
   
Ama buna rağmen, Aya Otonashi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.
+
Ama buna rağmen, Aya Otonaşi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.
   
 
Tekrar tekrar. Binlerce defa.
 
Tekrar tekrar. Binlerce defa.
Line 63: Line 63:
 
Nasıl unutmuş olabilirdim?
 
Nasıl unutmuş olabilirdim?
   
Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarın içinden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala etkilenmiş bir şekilde Otonashi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.
+
Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarın içinden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala etkilenmiş bir şekilde Otonaşi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.
   
Otonashi'ye baktım.
+
Otonaşi'ye baktım.
   
 
Sol bacağı ters yönde bükülmüştü.
 
Sol bacağı ters yönde bükülmüştü.
Line 77: Line 77:
 
“Her şeyin ''sahibi'' öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğunu inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum, ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”
 
“Her şeyin ''sahibi'' öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğunu inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum, ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”
   
Otonashi bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.
+
Otonaşi bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.
   
 
Kendini affedememişti.
 
Kendini affedememişti.
Line 93: Line 93:
 
Ve o sözler doğru bile değildi.
 
Ve o sözler doğru bile değildi.
   
Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonashi'nin suçu olduğunu zannetmiştim,
+
Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonaşi'nin suçu olduğunu zannetmiştim,
Mogi'nin ölümünün sebebini hep Otonashi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.
+
Mogi'nin ölümünün sebebini hep Otonaşi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.
   
 
Önyargılı görüşlerim yüzümden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir söz söyledim. Bu yanlış anlaşılmayı cinayetten feragat ettiği an fark
 
Önyargılı görüşlerim yüzümden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir söz söyledim. Bu yanlış anlaşılmayı cinayetten feragat ettiği an fark
Line 105: Line 105:
 
edemiyorum.”
 
edemiyorum.”
   
Bunları söylerken, Otonashi kan öksürmeye başladı.
+
Bunları söylerken, Otonaşi kan öksürmeye başladı.
   
“Otonashi, canın yanıyorsa konuşma…”
+
“Otonaşi, canın yanıyorsa konuşma…”
   
 
“Konuşmak için bir daha ne zaman fırsatımız olacak? Bu kadar ızdıraba alışmıştım çoktan. Bu hiçbir şey değil. Bu sadece anlık
 
“Konuşmak için bir daha ne zaman fırsatımız olacak? Bu kadar ızdıraba alışmıştım çoktan. Bu hiçbir şey değil. Bu sadece anlık
Line 121: Line 121:
 
“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”
 
“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”
   
Otonashi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık kalabilirdi, ama muhtemelen ona tepeden bakmama dayanamamıştı.
+
Otonaşi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık kalabilirdi, ama muhtemelen ona tepeden bakmama dayanamamıştı.
   
Sol bacağı mahvolmuştu. Otonashi şiddetle öksürdü ve ağzından kan uçtu. Ama buna rağmen duvardan destek alarak dikleşti ve bana baktı.
+
Sol bacağı mahvolmuştu. Otonaşi şiddetle öksürdü ve ağzından kan uçtu. Ama buna rağmen duvardan destek alarak dikleşti ve bana baktı.
   
Muhtemelen Otonashi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden arındı ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.
+
Muhtemelen Otonaşi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden arındı ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.
   
 
“İyi misin, Mogi?”
 
“İyi misin, Mogi?”
Line 156: Line 156:
 
Ve o savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın ürettiği sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.
 
Ve o savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın ürettiği sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.
   
O zamanda, Otonashi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi,
+
O zamanda, Otonaşi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi,
 
kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesi—hepsini reddettim.
 
kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesi—hepsini reddettim.
   
Line 169: Line 169:
 
Çünkü bunun arzu ettiğim sonucun olması gerekiyordu.
 
Çünkü bunun arzu ettiğim sonucun olması gerekiyordu.
   
“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonashi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu.
+
“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonaşi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu.
 
“O yüzden, bende karar verdim. Kutu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”
 
“O yüzden, bende karar verdim. Kutu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”
   
 
“...he?”
 
“...he?”
   
Bu beni rahatsız etmişti. Bu beni kesinlikle rahatsız etmişti. Otonashi'nin gücüne ihtiyacım vardı. Düşünmeden, onu durdurmak
+
Bu beni rahatsız etmişti. Bu beni kesinlikle rahatsız etmişti. Otonaşi'nin gücüne ihtiyacım vardı. Düşünmeden, onu durdurmak
 
için ağzımı açmıştım.
 
için ağzımı açmıştım.
   
Line 185: Line 185:
 
Bunu beklemiyordum.
 
Bunu beklemiyordum.
   
Bana yardımda mı bulunmak? Aya Otonashi bana yardımda mı bulunacaktı?
+
Bana yardımda mı bulunmak? Aya Otonaşi bana yardımda mı bulunacaktı?
   
 
“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”
 
“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”
Line 214: Line 214:
 
“Seni affedemem.”
 
“Seni affedemem.”
   
Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonashi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri dönmüştü.
+
Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonaşi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri dönmüştü.
   
 
“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”
 
“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”
Line 220: Line 220:
 
“Öyle değil.”
 
“Öyle değil.”
   
Otonashi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.
+
Otonaşi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.
   
 
“Demeye calıştığım şey… <u>zaten affedilecek ne var ki?</u>”
 
“Demeye calıştığım şey… <u>zaten affedilecek ne var ki?</u>”
Line 226: Line 226:
 
Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.
 
Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.
   
“...Hoshino, sen ne diyorsun? Ben…”
+
“...Hoşino, sen ne diyorsun? Ben…”
   
 
“Sen beni öldürdün mü?”
 
“Sen beni öldürdün mü?”
Line 240: Line 240:
 
Doğru ya. Bu açık ve netti.
 
Doğru ya. Bu açık ve netti.
   
“Ben tam buradayım, Otonashi.”
+
“Ben tam buradayım, Otonaşi.”
   
 
Ne kadar sorumluluk hissetse de, geri alınamayacak bir şey yapmamıştı.
 
Ne kadar sorumluluk hissetse de, geri alınamayacak bir şey yapmamıştı.
   
Neden bu kadar sorumluluk hissettiğini anlamıyordum zaten. Ne de olsa Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı değildi. Otonashi sadece
+
Neden bu kadar sorumluluk hissettiğini anlamıyordum zaten. Ne de olsa Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı değildi. Otonaşi sadece
 
işin içine karışmıştı—
 
işin içine karışmıştı—
   
 
—hayır, bu doğru değildi.
 
—hayır, bu doğru değildi.
   
Otonashi sadece bir kurban değildi. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde
+
Otonaşi sadece bir kurban değildi. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde
 
bulunacağımızı bilen bir hükümdardı. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biriydi. En az Reddeden Sınıf’ın
 
bulunacağımızı bilen bir hükümdardı. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biriydi. En az Reddeden Sınıf’ın
 
yaratıcısına eş değer güce sahip bir hükümdardı.
 
yaratıcısına eş değer güce sahip bir hükümdardı.
Line 257: Line 257:
 
O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, ve olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.
 
O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, ve olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.
   
Ama Otonashi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi.
+
Ama Otonaşi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi.
   
 
“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”
 
“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”
   
Otonashi kaşları çatık donakaldı. Bir kaç saniyeden sonra tekrar hareket etmeye başladı ve aşağı baktı.
+
Otonaşi kaşları çatık donakaldı. Bir kaç saniyeden sonra tekrar hareket etmeye başladı ve aşağı baktı.
   
 
“Hıh…”
 
“Hıh…”
Line 273: Line 273:
 
“H-hey! Neden gülüyorsun? Özür dilerim, ama anlayamıyorum!?”
 
“H-hey! Neden gülüyorsun? Özür dilerim, ama anlayamıyorum!?”
   
İtirazlarıma rağmen, Otonashi bir süre kahkaha atmaya devam etti.
+
İtirazlarıma rağmen, Otonaşi bir süre kahkaha atmaya devam etti.
   
 
Off… bu da neyin nesiydi böyle? ‘Havalı’ bir şey dediğimden emindim, ama anlaşılan işin sonunda sözlerim sadece gülünecek bir
 
Off… bu da neyin nesiydi böyle? ‘Havalı’ bir şey dediğimden emindim, ama anlaşılan işin sonunda sözlerim sadece gülünecek bir
 
şeydi…
 
şeydi…
   
Otonashi sonunda gülmemeye başlamıştı, her zamanki cesur ifadesi geri gelmişti ve dudağını bükerek benimle konuştu.
+
Otonaşi sonunda gülmemeye başlamıştı, her zamanki cesur ifadesi geri gelmişti ve dudağını bükerek benimle konuştu.
   
 
“Ben 27,754 ''okul transferi'' yaşadım.”
 
“Ben 27,754 ''okul transferi'' yaşadım.”
Line 288: Line 288:
 
Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.
 
Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.
   
“Hoshino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan
+
“Hoşino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan
 
sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı
 
sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı
 
gerçeğinden benden bile daha iyi ayırt edebiliyorsun.”
 
gerçeğinden benden bile daha iyi ayırt edebiliyorsun.”
   
Otonashi'den bile daha iyi mi?
+
Otonaşi'den bile daha iyi mi?
   
 
“Bu doğru değil. Hiç de ayırt edemiyorum. Ne de olsa, geri alınacağını bilmeme rağmen, kaza olduğunda kalbim sıkışıyor…”
 
“Bu doğru değil. Hiç de ayırt edemiyorum. Ne de olsa, geri alınacağını bilmeme rağmen, kaza olduğunda kalbim sıkışıyor…”
Line 301: Line 301:
 
Gerçekten öyle miydi acaba?
 
Gerçekten öyle miydi acaba?
   
“—Hoshino.”
+
“—Hoşino.”
   
 
“Ne?”
 
“Ne?”
Line 336: Line 336:
   
 
Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı biriktiğini gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone
 
Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı biriktiğini gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone
de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonashi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi niye o kadar
+
de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonaşi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi niye o kadar
korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonashi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.
+
korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonaşi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.
   
Otonashi'ye elimi uzattım.
+
Otonaşi'ye elimi uzattım.
   
 
Hiç tereddüt etmeden, bu eli aldı; başka birinin reddettiği bu el.
 
Hiç tereddüt etmeden, bu eli aldı; başka birinin reddettiği bu el.

Revision as of 12:55, 5 February 2016

Muhtemelen Otonaşi ile olan ilişkimin tamamen sona ermesi ve Kokone’den birden aramasından sonra yorulmuştum. ...Esasında sadece mazeret uyduruyordum.

Tamamen unutmuştum.

Bu kavşakta kesinlikle bir kazanın olacağanı.

Ben güvendeydim. Kavşağa yaklaşınca içgüdüsel olarak hatırladım, orada bir defasında ölmekten yaşadığım muazzam şoktan dolayı. O yüzden kendim emniyetimi sağlayabilmekte sıkıntı yaşamadım.

Ama bu kabul edilebilir bir durum değildi. Sonuçta, bu demek olur ki başka biri bu kaçınılmaz kazada ezilecekti.

Unutmuştum. Ve bu yüzden, o kişiyi kurtarmak için geç kalmıştım. Birisinin ezileceğini bilmeme rağmen, durdurmamıştım. ‘Çünkü unutmuştum’ mazeret olarak sayılamazdı.

Berbat biriydim. Sanki o kişiyi kendim öldürmüştüm.

Kasumi Mogi oradaydı.

Sevdiğim kız oradaydı.

Her zamanki gibi, kamyon aşırı bir hızla ona doğru ilerliyordu.

Durduğum yerden onu kurtaramıyorum. Ne kadar düşünmeden onu kurtarmaya çalışsam da, bu kadar uzaklıktan kurtarabilmemin imkanı yoktu.

O kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız benim yüzümden kanlar içinde kalacaktı. Sevdiğim kız tekrar tekrar kanlar içerisinde kalıyor, ve bu tekrar tekrar benim yüzümdendi, çünkü tekrar tekrar gözardı ediyordum.

“U-UAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAH!!”

Kamyona doğru koştum. Mogi'yi kurtarmak için mi koşmuştum? Hayır. Kesinlikle hayır. Suçluluk duygularıma katlanamıyordum ve bir şey yapmışım gibi hissetmek istiyordum. Bu sadece kendimi tatmin etmek içindi.

Berbat. Ben ne kadar berbat biriyim öyle?

Ve ardından gördüm.

“He…?”

Kurtarılma şansı olmadığını düşündüğüm kız itilerek kurtulmuştu.

Ben yapmamıştım.

Ona zamanında yetişmek için fazla uzaktaydım.

Öyleyse, onu kurtarabilecek tek bir kişi vardı.

Anılarımı terk edip onu unutmuşum gibi davrandığım zaman bile savaşmaya devam eden kız.

Kendini kurtarmaya zamanı kalmamasına rağmen.

Ama yine de, o—

—Aya Otonaşi ortaya atıldı.

Ah, doğru. Hatırladım.

Bu sahneye sayısız defalarca şahit olmuştum.

Bunların hepsi zaten tekrarlanacak. Birini kurtardığı gerçeği bile. Geriye tek kalacak şey, ölürken çektiği azabın anısıydı. Ölümle karşılaşmanın korkusu. Bu tecrübeyi tekrar yaşayacağını bilmekten kaynaklanan keder.

Ama buna rağmen, Aya Otonaşi kamyonun önüne atıldı. Başka birini ezilmekten kurtarmak için.

Tekrar tekrar. Binlerce defa.

Doğru ya.

Nasıl unutmuş olabilirdim?

Şiddetli bir çarpma sesi vardı, ama kamyon duvarın içinden devasa bir gürültüyle kırarak geçti. Sesten hala etkilenmiş bir şekilde Otonaşi'ye yaklaştım. Mogi yanında uzanıyordu, tamamen donuk bir vaziyette. Anlaşılan çok büyük bir şok yaşamıştı.

Otonaşi'ye baktım.

Sol bacağı ters yönde bükülmüştü.

Kan ter ile kaplıydı, ama öyle bir kararlılıkla konuşuyordu ki sanki hiç yaralanmamıştı.

“Geçen sefer, seni öldürdüm.”

Onun için konuşmak ızdıraplı olmalıydı, ama sesi çok netti.

“Her şeyin sahibi öldürünce biteceğini düşünmüştüm. Yapmak istemedim. Ama zamanında Reddeden Sınıf’tan kurtulmanın tek yolun o olduğunu inanıyordum. İnsanlığımdan vazgeçmeye hazırdım. Kabul etmek istemiyorum, ama o dönemde benim için bir mahsuru yoktu. Reddeden Sınıf’tan kurtulduğumda utancımın da sıfırlanıp yok olacağını düşünmüştüm.”

Otonaşi bu tekrarın başında niye her şeyi unutmuş numarası yaptığını sonunda anlamıştım.

Kendini affedememişti.

O kazada öldüğümde ölümümü kabul ettiği için.

O kadar pişmandı ki Reddeden Sınıf’tan kaçmaktan, ve o kadar odaklandığı kutudan vazgeçmek üzereydi.

‘O zaman neden beni öldürdün?!!’

Bu sözlere itiraz edemediği için çok pişmandı.

Ben ne kadar acımasızdım?

Ve o sözler doğru bile değildi.

Geçen sefer, Mogi'yi kurtarmak için ortaya atılmıştım ve kazada ölmüştüm. Bunun Otonaşi'nin suçu olduğunu zannetmiştim, Mogi'nin ölümünün sebebini hep Otonaşi'nin yüzünden olduğunu zannettiğim gibi.

Önyargılı görüşlerim yüzümden, ‘Beni öldürdün’ gibi bir söz söyledim. Bu yanlış anlaşılmayı cinayetten feragat ettiği an fark etmeliydim. İşin aslı, beni sadece kurtaramamıştı.

Her nedense, bu kaza hep meydana geliyordu. Biri kesinlikle eziliyordu. O sefer benim ölmem sadece tesadüftü.

“Hımf, kendi aptallığıma sadece gülebiliyorum. Suçluluk sırf unutarak kaybolan bir şey değil ki. Bu da yetmezmiş gibi, Reddeden Sınıf sonlanmadı ve ben çaptan epeyce düştüm. Buna katlanmak zorundayım. ‘İlahi adalet’ sözünün daha uygun olabileceği bir durum hayal edemiyorum.”

Bunları söylerken, Otonaşi kan öksürmeye başladı.

“Otonaşi, canın yanıyorsa konuşma…”

“Konuşmak için bir daha ne zaman fırsatımız olacak? Bu kadar ızdıraba alışmıştım çoktan. Bu hiçbir şey değil. Bu sadece anlık ızdırap, o yüzden yavaş yavaş seni içten çökerten bir hastalığa kapılmaktan çok daha iyi.”

Öyle bir duruma “çoktan alışmak” gibi bir şey söz konusu olamaz!

“Ne anılarımı kaybettim, ne de Reddeden Sınıf’tan kurtulabildim. Haha… Muhtemelen bilincimin derinliklerinde bunu biliyordum… Reddeden Sınıf’tan serbest bırakılmayacağımı.”

“...neden?”

“Çok basit. Azmim beni o kadar kolay serbest bırakmaz.”

Otonaşi ileri geri sallanırken ayağa kalktı. Uzanık kalabilirdi, ama muhtemelen ona tepeden bakmama dayanamamıştı.

Sol bacağı mahvolmuştu. Otonaşi şiddetle öksürdü ve ağzından kan uçtu. Ama buna rağmen duvardan destek alarak dikleşti ve bana baktı.

Muhtemelen Otonaşi ayağa kalktığından dolayı, Mogi ifadesizce donakalmış halinden arındı ve hareket etmeye başladı. Ardından bana ürkek ürkek baktı.

“İyi misin, Mogi?”

“.......!!” ağzından geciken bir çığlık kaçtı.

“S-Siz ne hakkında konuşuyordunuz… az önce..? Mmm, sırf az önce de değil, dünden beri.. siz ikiniz neyin nesisiniz?”

...ne? Kime o gözlerle bakıyordun öyle? O korku dolu gözlerle kime bakıyordun sen?

...biliyordum. Bana doğru bakıyordu.

Her nedense, onu yalnız bırakamadım. Düşünmeden, Mogi'nin yanağına dokunmaya uzandım.

“D-Dokunma bana!”

Aah.. haklısın. Ben ne yapıyordum? Onu ürketen kişi ben olduğum halde, niye ona doğru uzanıyordum ki? Onu sakinleştireceğini mi düşünmüştüm? Bir anlığına bile olsa, nasıl onu sakinleştirebileceğimi düşünmüş olabilirdim?.. Bunu yapabilmemin imkanı yoktu.

“...Sen… neyin nesisin..?”

Dişimi sıktım. Ona hiçbir şey anlatamazdım. O yüzden, onun bakışına dayanmaktan başka çarem yoktu.

Bütün durumu şu an burada anlatmak çok isterdim. Belki anlayabilirdi de.

Ama—öyle yapmamalıyım.

Ne de olsa savaşmam lazımdı. Reddeden Sınıf’la savaşmam lazımdı.

Ve o savaş uğruna Reddeden Sınıf’ın ürettiği sahte günlük hayatı reddetmem gerekiyordu.

O zamanda, Otonaşi'nin elini tuttuğumda bu karara varmıştım. O yüzden reddediyordum. Mogi'nin bana gösterdiği gülümsemeyi, kızaran yüzünü, kucağında uyumama izin vermesi—hepsini reddettim.

Mogi olup biteni anlamaya çalışmaktan vazgeçiyor ben sessizliğimden vazgeçmeyince, ve ürkekçe ayağa kalktı.

Titreyen bacaklarla geriye doğru sendelendi, gözleriyle onun peşinden gitmemiz için yalvardı, ve kaçtı.

Mogi kaçarken onu izledim.

Ve gözlerimin başka yere bakmadığına emin oldum.

Çünkü bunun arzu ettiğim sonucun olması gerekiyordu.

“—Artık ne kadar kararlı olduğunu anlıyorum,” dedi Otonaşi, Mogi ile olan etkileşimimden sonra. Hala duvara yaslanıyordu. “O yüzden, bende karar verdim. Kutu elde etmeye çalışmaktan vazgeçeceğim.”

“...he?”

Bu beni rahatsız etmişti. Bu beni kesinlikle rahatsız etmişti. Otonaşi'nin gücüne ihtiyacım vardı. Düşünmeden, onu durdurmak için ağzımı açmıştım.

Tam da bunu yapmak üzereyken…

“—Bu yüzden, sana yardımda bulunacağım.”

“...he?”

Bunu beklemiyordum.

Bana yardımda mı bulunmak? Aya Otonaşi bana yardımda mı bulunacaktı?

“Neden gerizekalı gibi bana aval aval bakıyorsun? Az önce sana yardımda bulunacağımı söyledim. Sağır mısın?”

Ama bu, güneşin batı’dan doğup doğuda batması kadar imkansızdı.

“Yolumu kaybettim. Eleştirilerin tam isabetti—seni öldürerek, ben insan-altı varlık oldum. Hayır, daha da kötüsü. Kendi korkaklığını kabul etmek istemediği için amacından vazgeçip kaçan biriyim. Diğer bir deyişle, Reddeden Sınıf’a teslim oldum. Ve sadece bir kutuya kaybeden birisinin yapabileceği bir şey olmadığını kendi kendime inandırıp kaçmaya devam ettim.”

Kendini aşağılamasına rağmen, gözlerinde hala bir ateş vardı. Esasında birz rahatlamıştım.

“Ama tereddüt etmek için hiçbir sebep yok. Kesinlikle utanılacak bir şey yaptım, ama yelkenleri suya indirmem için bir sebep değil. Boş boş pişmanlıklardan hiçbir şey gelmez. Bundan dolayı artık kaçmayacağım. O yüzden—”

Ağzını kapatmıştı, cümlesini bitirmeye isteksizdi.

Ama ona sert sert baktığım için, ağzını açtı ve şunu söyledi.

“O yüzden lütfen—beni affet.”

Haa, anladım. Demek istediği buydu.

Bu garip konuşma bana bir özür olmalıydı.

Onun yalvarışı tamamen anlamsızdı.

“Seni affedemem.”

Bu açık sözlü kelimelerimi duyduktan sonra, Otonaşi bir anlığına şaşırmıştı, ama ciddi suratı hemen geri dönmüştü.

“Anladım… öldürülmek kesinlikle affedemeyeceğin bir şey. Anlıyorum.”

“Öyle değil.”

Otonaşi kaşlarını çattı, kelimelerimin ne anlama geldiğini anlayamamıştı.

“Demeye calıştığım şey… zaten affedilecek ne var ki?

Doğru. Onu affetmek istemiyor değildim. Sadece onu affedemem. Çünkü affedilecek hiçbir şey yoktu.

“...Hoşino, sen ne diyorsun? Ben…”

“Sen beni öldürdün mü?”

“...Evet.”

“Benimle dalga mı geçiyorsun?”

Birden gülümsemeye başladım.

Ben buradayım!

Doğru ya. Bu açık ve netti.

“Ben tam buradayım, Otonaşi.”

Ne kadar sorumluluk hissetse de, geri alınamayacak bir şey yapmamıştı.

Neden bu kadar sorumluluk hissettiğini anlamıyordum zaten. Ne de olsa Reddeden Sınıf’ın yaratıcısı değildi. Otonaşi sadece işin içine karışmıştı—

—hayır, bu doğru değildi.

Otonaşi sadece bir kurban değildi. Hepimizin kişiliğini çözen ve davranışlarımıza bağlı olarak nasıl hareketlerde bulunacağımızı bilen bir hükümdardı. Belirli bir yerine taş atınca suyun nasıl dalgalanacağını bilen biriydi. En az Reddeden Sınıf’ın yaratıcısına eş değer güce sahip bir hükümdardı.

Ama bu güç yüzünden, olan bitenden kendini sorumlu tutuyordu. Çünkü düzgün davranırsa kötü şeylerin önleneceğini düşünüyordu.

O yüzden birisinin ölümüne mani olmadığı, ve olamadığı için, kendini katil gibi hissediyordu.

Ama Otonaşi kendisi demişti. Reddeden Sınıf içerisinde ölümler sadece bir gösteriydi.

“Gerçekten benim umurumda değil. Ama ısrar ediyorsan, sihirli bir kelime kullanmaya ne dersin?”

Otonaşi kaşları çatık donakaldı. Bir kaç saniyeden sonra tekrar hareket etmeye başladı ve aşağı baktı.

“Hıh…”

Omuzları titredi. He? Ne? Bu ne demekti? Endişelendim ve ona gözümün ucuyla baktım.

“Hıhı… Haha… HAHAHAHAHAHAHA!!”

—Gülüyordu! Hatta kahkaha atıyordu!!

“H-hey! Neden gülüyorsun? Özür dilerim, ama anlayamıyorum!?”

İtirazlarıma rağmen, Otonaşi bir süre kahkaha atmaya devam etti.

Off… bu da neyin nesiydi böyle? ‘Havalı’ bir şey dediğimden emindim, ama anlaşılan işin sonunda sözlerim sadece gülünecek bir şeydi…

Otonaşi sonunda gülmemeye başlamıştı, her zamanki cesur ifadesi geri gelmişti ve dudağını bükerek benimle konuştu.

“Ben 27,754 okul transferi yaşadım.”

“...bunu iyi biliyorum.”

“Davranışlarına göre alacağın hareketlerin şimdiye kadar hepsini çözdüğümden emindim. Ama şu anki ifadeni hiç öngöremedim. Sonsuz can sıkıntısına alışık birisi için bunun ne kadar komik olduğunu hayal edebilir misin?” dedi, oldukça memnun gözükerek.

Hala onun niyetini anlayamamıştım ve başımı yana eğdim.

“Hoşino. Sen gerçekten çok komiksin. Daha önceden senin gibi biriyle asla tanışmamıştım. İlk bakışta hiçbir özel inancı olmayan sıradan bir insana benziyorsun, ama esasında günlük hayatına senden daha bağımlı kimse yok. Tam bu sebepten dolayı bu sahte günlük hayatı gerçeğinden benden bile daha iyi ayırt edebiliyorsun.”

Otonaşi'den bile daha iyi mi?

“Bu doğru değil. Hiç de ayırt edemiyorum. Ne de olsa, geri alınacağını bilmeme rağmen, kaza olduğunda kalbim sıkışıyor…”

“Tabi ki de. Onun özelliğinle hiçbir alakası yok. Örneğin, bir film izlediğinde veya kitap okuduğunda, karakterler talihsizlik yaşadığında, sen de rahatsız oluyorsun, değil mi? Burada da aynı.”

Gerçekten öyle miydi acaba?

“—Hoşino.”

“Ne?”

“Özür dilerim.”

Çok aniydi, ne için özür dilediğini anlayamamıştım. Ne olduğunu anlamadan, yüzündeki memnuniyetin izi kalmamıştı.

“Hakikaten, kendi güçsüzlüğümden utanıyorum. Özür dilerim.”

“Ö-Önemli değil…”

Benden üstün olduğu belli olan birinin benden samimi bir şekilde özür dilemesi beni rahatsız eder. Sanki beni eleştiriyormuş gibi bocalandım. Gerçekten acınası biriyim.

“Bu sadece basit bir özürdü, ama bu senin için yeterli, değil mi? Sadece seni ve niyetini anlayıp, seni yönlendirmeye devam etmem gerekiyor. Benden arzu ettiğin şey bu, değil mi?

“E-Evet…”

“Özür dilemek, he? Kesinlikle şart, ama sanki bunu senelerdir yapmıyormuşum.”

...eminim gerçekten de yapmamıştı.

“Peki ala, vakit geldi.”

“Vakit?”

“27,754. okul transferin sonu için. Ve 27,755. başlangıcı.”

“Ha, anladım.”

Bu garip fenomeni şaşırtıcı bir sakinlikle kabullendim.

Etrafa baktığımda insanların kazadan dolayı biriktiğini gördüm. Aralarında bir çoğunun üstünde tanıdık üniformalar vardı. Kokone de bulunuyordu kalabalıkta ve bizi izliyordu. Otonaşi ile herkesi görmezden gelip konuşuyordum. Yani, Mogi niye o kadar korktuğunu anlayabiliyordum. Kanlar içersinde kalmış bir Otonaşi ile sıradan bir muhabbet etmem oldukça rahatsız edici olmalıydı.

Otonaşi'ye elimi uzattım.

Hiç tereddüt etmeden, bu eli aldı; başka birinin reddettiği bu el.

Kalbim aşırı bir güç tarafından sıkışmaya başladı, sanki mengene içinde eziliyordu. Gökyüzü kitap gibi kapanmaya başladı. Kapanmasına rağmen, dünyanın büründüğü renk—beyazdı. Beyaz. Beyaz. Zemin sarsılmaya başlamıştı, tadı nedense şekerli geliyordu—tadını ise dilimle değilde, derim ile alıyordum. Kötü bir his değildi, ama tiksindiriciydi. Sonunda, anladım ki bu olay 27,754. tekrarın sonunu işaretliyordu.

Dört bir yanımız yumuşak, tatlı, ve bembeyaz keder ile sarılı.



Geri Git - 3,087. Defa Geri Dön - Ana Sayfa (Main Page) Devam Et - 0. Defa