Gekkou:Volume 1 Kafede

From Baka-Tsuki
Jump to navigation Jump to search

[Kafede][edit]

Birden Tsukimori benim sırama geldi ve ağacın yaprakları arasından parıldayan ılık güneş ışınları gibi bir gülümseme ve yaz esintisi gibi uysal bir sesle konuştu:

“Gidelim mi Nonomiya-kun?”

Gürültülü sınıfta zaman durdu. En azından benim düşüncelerim durdu.

Herkes yaptığı işi bıraktı ve bize doğru baktı. Kendini ilk toplayan kişi Usami oldu.

“…eh? Youko-san? Nonomiya ile birlikte mi gidiyorsun? Neden? Eeh?”

Şaşkınlığı onu çalar saatlerden her saat başı çıkan kuşlara benzetti.

“Nonomiya-kunun çalıştığı kafenin çok sakin bir yer olduğunu duyduğumdan beri oraya uğramayı düşünüyordum. Ve bildiğin gibi son zamanlarda çok yoğundum bu yüzden biraz yoruldum ve orada bir fincan çayın tadını çıkarırken rahatlamak istiyorum. İşte bunun için Nonomiya-kuna gidelim mi dedim!”

Belli ki Tsukimori sınıf arkadaşlarımızın bizi izlediğinin farkındaydı.

“Bu doğru mu Nonomiya?”

Sorgulanmak için sıradaki hedefin ben olacağını çoktan tahmin etmiştim.

“Doğru.”

Böylece bir şekilde hoşnutsuzluğumu gizlemeyi başardım.

“Belki de bende size katılmalıyım…”

Mırıldandığını duyunca az daha bayılacaktım. Tsukimori tek başına zaten yeteri kadar sıkıntıydı- İkisini aynı anda idare edemezdim.

“Kulüp aktivitelerin seni beklemiyor mu?”

Usami voleybol kulübündeydi. Küçük bedenine uymayan güçlü kolları ve doğuştan gelen bir yeteneği vardı; smaçları erkekleri bile kıskandırıyordu. Beden dersinde onun smacını gördükten sonra onunla aynı takımda olduğuma sevindiğimi hala çok iyi hatırlıyorum.

“Gitmem!”

“Olmaz. Geçenlerde as kadroya yükselmenin eşiğinde olduğunu söylememiş miydin? Böyle önemli bir dönemde kulüp aktivitelerinden kaytarmak aptallık olur.”

Usami dudaklarını büküp hoşnutsuzlukla homurdandı.

“Başka bir zaman birlikte gidelim Chizuru. Bugün kafenin nerede olduğunu senin için öğrenirim, tamam mı?”

Tsukimori onu şefkatli bir abla gibi nazikçe uyardı, bunun üzerine Usami uysalca başını salladı, “Tamam.”

Bir problem çözüldü. Kalan sorunları ortadan kaldırmak için harekete geçtim.

“Sadece sen geliyorsun değil mi? Eğer tüm herkes seninle gelirse bunu reddetmek zorunda kalırım çünkü bu, kafe için sorun olur.”

Bu bir önlemdi. Tsukimori’ye gelmesine rıza göstermem için bu şartı kabul etmesini belirttim.

“Endişelenme, sınıf arkadaşlarımız öyle anlayışlılar ki kimseye sorun çıkartmazlar,” hanımefendice bir gülümsemeyle garanti verdi, “Yarın görüşürüz millet.”

Zarifçe sınıf arkadaşlarına el salladı.

Sınıftakiler bu şansı kullanmak isterlerdi. Kamogawa’nın da aralarında olduğu bir grup erkek ve Tsukimori’ye hayran olan kızlar hayal kırıklıklarını açıkça gösterdiler. Ama hiçbiri Youko Tsukimori’nin meleksi güvenini boşa çıkarmayı düşünemezdi bile.

Ama aynı şekilde bende onun ortaya çıkardığı bu duruma karşısında bir şey yapabilecek kadar becerikli değildim. Gönülsüzce de olsa onunla gitmekten başka seçeneğim yoktu.


Tsukimori hafif adımlarla ön kapıya doğru ilerledi.

“Ne yapmaya çalışıyorsun?” arkasından sordum hoşnutsuzluğumu gizlemeden.

Tsukimori saçlarını rüzgârda dalgalandırarak döndü.

“Çalıştığın kafeyi merak ediyorum.” dedi mutluluğunu gizlemeden.

“Cevap ver bana! Dikkat çekmeyi sevmediğimi biliyorsun.”

“Bu yüzden bende kargaşayı engelledim, değil mi?”

“Bu dikkatleri üzerimize çektiğimiz gerçeğini değiştirmez.”

“Doğru, kötü oldu.”

“Kimin suçu bu?” Onun bu gözü pek tavırları siniri bozdu. “ Zaten kafede çalıştığımı sana kim söyledi ki?”

“Söylentilerden duydum!”

“Yalan söyleme.”

Bir yerde part-time çalıştığım biliniyordu ama okuldan kimseye kafe hakkında bir şey söylememiştim.

“Neyin peşindesin?”

“Benim kim olduğumu sanıyorsun Nonomiya-kun? Kalbimdeki kişi hakkında daha fazla şey öğrenmek istemem garip mi? İşte bu saf kız kalbi denilen şey.”

“Saf bir kız olduğunu mu iddia ediyorsun? Komik. Senin için şunu söylememe izin ver: Sen hiçbir şekilde öyle zararsız biri değilsin.” Alaya aldım.

"Biliyor musun çok olgun görünmek bazen gerçekten rahatsız edici olabiliyor. Ben sadece on yedi yaşında bir kızım. Dahası babamı yeni kaybettim bu yüzden bana karşı biraz daha kibar olmalısın Nonomiya-kun." Tsukimori surat astı. Onun böyle çocuksu bir ifadeler yapabilmesine şaşırdım.

Ama bu buraya kadardı. Tabii ki onun için üzülüyordum ama ne de olsa bu beni ilgilendirmezdi.

"Yarın görüşürüz."

Hızımı artırıp Tsukimoriyle arama biraz mesafe koydum.

"Nereye gidiyorsun? Orası arka çıkış."

"Senin aksine ben okula trenle gelmiyorum, bisikletle geliyorum. Eğer hızıma yetişebilirsen biraz zahmete katlanıp sana kafeyi gösterebilirim." Kasten soğuk davrandım. Başkalarını kandırmakla uğraşamazdım. Hele bir başkasının benim işlerime karışmasına hiç katlanamazdım.

"Tamam, öyle olsun. Umarım arkam acımaz ama olsun hep bisiklete böyle binmek istemişimdir."

Buna rağmen Tsukimori beklediğimden daha az zararsız çıkmıştı. Ben daha farkına varmadan yanımda yürümeye başlamıştı bile.

"...ne yapıyorsun?"

"Her zaman bunu yapmayı istemişimdir! Birlikte bisiklet sürmeyi."

"Sana izin verdiğimi nereden çıkarıyorsun?"

"Merak etme. Çok ağır değilimdir."

"Önemli olan bu değil."

Sinirlenmiştim. Hiç çekinme göstermediği için aynı şekilde bende aklımdakileri hiç çekinmeden söylemeye karar verdim.

"Babanı daha yeni kaybettiğin için sana daha kibar davranmam gerektiğini kabul ediyorum. Ne var ki başkalarına yaptığın gibi beni parmağında oynatmandan hiç hoşlanmıyorum. Herkes sana karşı anlayışlı değil bunu aklında tut. En azından ben artık senin gerçek kişiliğini bildiğim için, sana karşı sempati duyabilirim ama sana kesinlikle karşı iyi niyetli olmam." diye çıkıştım.

"Mmm! işte benim Nonomiya-kun'um böyle olmalı. Tsukimori oldukça hoşnut olarak kuvvetlice başını salladı. " Bu utanmaz tavrı seviyorum."

Sözlerim tam ters etkiyi oluşturdu. Ondan kurtulmak isterken yanlışlıkla daha da kendime yakınlaştırdım.

Söyleyecek bir sözüm olmadığını görünce nadiren yaptığı olgun gülümsemesini gösterdi.

"Bana bir şans vermeyecek misin? Dünkü itirafımın aceleye geldiğini daha şimdi fark ettim! Sen, benim gerçekte nasıl biri olduğumu bilmediğin gibi ben de seni bilmiyorum. Karşılıklı hislerimizi derinleştirmenin ikimiz için de gerekli olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi daha iyi tanıdıktan sonra karar vermek daha iyi olmaz mı?"

Görüşü oldukça doğruydu.

Ama şu ana kadar olanlara bakınca sözlerine körü körüne inanmak istemiyordum.

Tsukimori'nin gözlerine baktım.


Ne düşünüyordu?


Bakışlarımdan kaçınmak için en ufak bir harekette bile bulunmadı. Büyük, badem şeklindeki gözlerinde kendi yansımamı görebiliyordum.

Sonunda pes eden ben oldum. Gözlerimi ondan çevirip bisiklete baktım.

"-Bin hadi."

"Teşekkür ederim!"

Neşeli sesini duydum.

Arka kısma oturduktan sonra yola çıktık. Az önce dediği gibi hafifti.

"Bugün ki gibi dikkatleri üzerime çekecek bir şeyi bir daha yapmayacağına söz ver."

"Elimden geleni yapacağım."

"Hayır, sadece elinden geleni yapma, söz ver."

"Nonomiya-kun rüzgâr çok hoş hissettiriyor. Birlikte bisiklete binmek düşündüğümden de iyiymiş."

Sokak aynasından yansımamızı gördüm. Tsukimori sağ eliyle eteğini aşağıda tutuyordu, sol elini bana tutunuyordu ve kasabanın manzarasını izlerken göz kamaştırıcı bir şekilde gülümsüyordu.

Bedenini bana emanet etmiş olan bu kıza artık daha fazla söylenmeden cevap verdim: " ...Ne kadar şanslısın."

Seslendiremediğim memnuniyetsizliğimi ve hoşnutsuzluğumu pedallara aktararak bisikleti sürmeye devam ettim.

Evlerine dönüş yolunda olan diğer öğrencilerin kıskançlık ve imrenme dolu olan yoğun bakışlarını hissettim. Daha önce tek başıma giderken böyle bir şey hissetmediğim için bunun sorumlusunun kim olduğu açıktı.

Youko Tsukimori ile bisiklet sürüyordum.

Bu, gençlik hatırası demeye layık o tatlı anlardan biriydi. Hayatının tam da bu döneminin ortasında olan ben, böyle herkesin beni kıskanacağı bir olay için galiba kendimle gurur duymam gerekiyordu.

Doğrusunu söylemek gerekirse hiç kimsenin Tsukimori kadar asıl birini bisikletinin arkasında taşımadığını düşünerek bir üstünlük hissederek gurur duydum.

Aslında bu, onun can sıkıcı kişiliğini ve cinayet tarifini unuttuğum kısa bir zaman dilimi içinde oldu.

İlerleyen saatlerde onun oyuncağı haline dönüşebilirdim bu yüzden duygusal olarak hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Tsukimori'nin isteğini kabul etmiştim. Sebebi basitti: Tsukimori ilgimi çekmişti.

Bunun dışında, buna benim kişiliğim bir özelliği ya da sadece bir tercih diyebilirdik: Onunla bu yaptığımız bu heyecan verici konuşmalar hoşuma gitmişti.


Görevli odasında garson kıyafetimi giydim; siyah dar pantolonu giydim, beyaz gömleğimin düğmelerini ilikledim ve üstüne de siyah yelek, sivri uçlu deri ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve son olarak biraz uzun olan önlüğünü beline sardım. Emin olmak için kıyafetimi aynanın önünde kontrol ettikten sonra mutfağa yöneldim.

Mutfağa girdiğim anda burnuma çok sevdiğim hoş kokulu kahve kokusu geldi.

Bu İngiliz Tarzı "Victoria" adlı kafede çalışmayı seçmemin sebebi bu civardaki en iyi kahvenin burada bulunuyor olmasıydı.

Beni fark edince iş arkadaşlarım beni selamladılar.

"Bay Kujirai?" el değirmeniyle kahve öğüten geniş omuzlu kişiye seslendim. Seslendiğim bu kalın gözlüklü kişi sıcak bir gülümsemeyle döndü. Devam ettim " Bugün masalarla ben ilgilenecektim ama bugünlük bunu mutfak işleriyle değiştirebilir miyim?"

"Ne oldu?"

"Üzgümün, bu kişisel bir şey ama doğrusunu söylemek gerekirse sınıf arkadaşım buraya geldi."

"Ee? O zaman neden yerini değiştirmek istiyorsun?"

"Şey, arkadaşıma burada eşlik edemem. Ve ayrıca çalışırken izlemek biraz utanç verici değil mi?"

Onun beni izlemesine izin veremem! Karşı koymamın çocukça olduğunu biliyorum ama onu geri çevirmeye çalışmamda zavallıca başarısız olduktan sonra bu benim son çırpınışımdı.

Kafenin yöneticisi dışında sözlerime dikkatlice tepki gösteren biri daha vardı.

"Hey, Nonomiya! Erkek mi kız mı?" pastacı aşçısı gibi giyinen ve yanımda pastanın üstüne meyve koyan kadın sordu. " Eğer erkekse ben seninle görevleri değişebilirim. Ama tabii ki benim tipimse!"

Mirai-sanın kötü alışkanlığının tekrar ortaya çıktığını görünce tüm çalışanlar sanki acı bir ilaç almış gibi yüzlerini buruşturdu.

Tam adı Mirai Samejima idi. Mirai-san kafedeki en eski çalışandı ve yönetici bile ona şapka çıkarırdı.

Kendi dediğine göre hala üniversite öğrencisiydi ama bazı zamanlar -hayır, daha doğrusu her zaman- yöneticiden daha önemli biri gibi davranmasına bakarsak bana daha yaşlı biri izlenimi uyandırıyordu.

Gekkou-075.jpg

"Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm Mirai-san; kız!"

"Hım. Yanında bir kız getirmende yeteri kadar ilgimi çekti."

Usta hareketlerle Mirai-san hızlıca pastayı tamamladı ve ağzıma bir parça çikolata attıktan sonra tüm masaların görülebileceği kasaya ilerledi.

"Hangisi o? Hadi söylesene."

Ağzında çikolatayı dolandırırken kasadan sinirlice baktı. Diğer çalışanlar da bu şansı kaçırmadı ve kafeyi onun arkasından izlediler.

Bu meraklı davranışları için birinin onlara kızmasını bekliyordum ama bunu yapması gereken kişi - yönetici - bile meraklı gözlerle etrafı izliyordu.

Pes edip durumu kabullendim. "İşte o" pencerenin yanında oturan ve sanki bu dünyadan değilmiş gibi duran terbiyeli bir kız gibi görünen Tsukimoriyi işaret ettim.

Çalışanların arasında bir sevinç oluştu, erkeklerin pozitif tepkisi o kadar barizdi ki bunu beklediğimi söylesem bir aptal gibi hissederdim.

"Lanet olsun! Ne güzellik ama! Senin için fazla iyi Nonomiya bu kesin!"

Mirai-san bir şeye sinirlenmiş gibi göründü ve karın boşluğuma demir yumruğunu indirdi.

"...bu yumruğu hak ettiğimi düşünen var mı?"

Titreyen sesimle sorduğum soru acıyan bakışlarla karşılandı.

"Sen her zaman aşk hakkında hiçbir şeyi önemsemiyormuş gibi davranıyordun ama gizlice işlerini hallettin öyle mi seni sinsi pislik!"

Öyle görünüyor ki Mirai-san Tsukimori ile beni sevgili sanmıştı.

"...Mirai-san ve yeni erkek arkadaşı son zamanlarda pek buluşmuyorlar biliyor musun?" yönetici kulağıma fısıldadı.

"Yani ayrılmaları an meselesi değil mi?"

"...Sanırım." geri çekilirken kafa salladı.

Mirai-san eğer sessiz olursa güzel biri olarak değerlendirilebilir. Aslında karşı cins tarafından sıklıkla ilgi duyulan biri. Ama maalesef görünüşü sert kişiliği tarafından berbat ediliyordu, büyük ihtimalle bu ilişkilerinin hiçbir zaman uzun sürmemesinin de sebebiydi. En azından benim bildiğim kadarıyla böyleydi.

"Mhh!? Saruwatari!? Aşık falan mı oldun?!"

"H-hayır. Âşık falan olmadım!"

"O zaman böyle kalsan iyi edersin!"

Bugünün kurbanı Saruwatari-san'dı. Mirai-san'nın keskin tekmeleri onu kalçalarına indi.

Erkek arkadaşıyla geçinemediği ya da ayrıldığı zamanlarda ruh hali berbat olurdu.

Ve kafede biz bu aksi Mirai-sanı "canavar" diye çağırıyorduk. Ama maalesef kafe gizli bir kahraman yoktu. Canavar çılgına döndüğü zaman bu fırtınayı dindirmenin bir yolu yoktu.

"Bay Kujirai, siparişleri almak için masalara gidiyorum."

"T-tamam, iyi şanslar."

İhtiyat en büyük kahramanlıktır nede olsa.

Mutfak canavarının avı olan zavallı adamın sesiyle yankılandı.


Kafemiz çok büyük değil; sekiz masa ve altı tanede bar sandalyesi vardı. Çalışanlar 5 kişiden oluşuyordu, ikisi müşterilerle ilgilenirken diğerleri mutfakta çalışıyordu. Ben bu rahat ve konforlu ortamı çok seviyordum.

Bu İngiliz tarzı kafe, bu tarza uygun antik masa ve sandalyelerle destekleniyordu. Çeşitli iyi seçilmiş dekorasyonlar yöneticinin İngiliz eşi tarafından seçilmişlerdi. Kafe ismini onun eşinin ilk ismi olan Apropos’tan almıştı.

Kafe istasyonun yakınındaki bir apartmanın ilk katında bulunuyordu ve iç tasarımı iki cinside memnun ettiğinden ofiste çalışan genç bayanlar ve üniversite öğrencileri gibi kişiler geliyordu.

Siparişini almaya gittiğimde Tsukimori beni baştan aşağı süzdü.

"Garson giysilerin güzel görünüyor."

Buranın İngiliz tarzıyla dizayn edildiğini düşürsek buradaki çalışanlara "uşak" diye seslenmek daha doğru olurdu ama "garson" kelimesi Japonya’da daha yaygın kullanıyordu.

Bunun düzeltmeye değmeyecek bir hata olduğuna karar verdikten sonra sıradan bir gülümsemeyle teşekkür ettim ve ekledim" ve kafede seninle uyumlu oldu."

Tsukimori gülümsedi ve cevap verdi "Teşekkür ederim."

Oldukça dürüsttüm. Bir kafenin içindeki güzel bir kız her zaman için güzel bir manzaradır.

"Çalışanlar baya neşeli, öyle değil mi?"

Bakışlarını mutfağa yöneltti.

"O kargaşayı buradan duydun mu? Bu, kafenin hizmet sektörü için bir sorun teşkil eder."

Bir bardak suyu ve ıslak havluyu masaya yerleştirdim.

"Ama eğlenceli görünüyor."

"Pek sanmam; hatta bazılarının ağladığı bile oluyor. Yine de kafemize güvenim tamdır. Ve hiçbir ürünümüz kötü değildir."

"Anlıyorum. O halde ben bir fincan o iyi kahveden alıyım. Ve önerdiğin bir tatlıyı da siparişe ekle."

"Önerdiğimiz karışımımıza ve kafenin sahibinin kendi yaptığı elma turtasına ne dersin?"

Tsukimori onaylayınca saygıyla eğilip "anlaşıldı" dedim.

Siparişi mutfaktaki çalışanlara verdim.

"Sen gerçektende hiç arkadaş canlısı biri değilsin."

Mirai-san yemeği yapmak yerine kaşlarını çattı.

"Öyle mi düşünüyorsun? Aslında misafirim olduğu zaman daha sıcakkanlı olmaya çalışırım gerçi."

"Ne zaman oluyormuş bu?* Ben bir fark yok göremedim. Cidden senin gibi birinde ne buluyor?"

Kaşlarını çatıp şüpheyle Tsukimori'ye baktı.

"Söylemeyi unuttum, o benim kız arkadaşım değil."

"Değil mi?"

"Evet. Sadece sınıf arkadaşım."

"Peki, böyle güzel ve sadece sınıf arkadaşın olan biri senden ne istiyor?"

"Benden bir şey istemiyor kafe için geldi. Öyle görünüyor ki bu tür kafelerin hayranı."

Doğruyu söylemenin bir yararı olmayacağını düşündüğüm için başka bir şey uydurdum.

"Hepsi bu mu? Sıkıcı."

"Her zaman ki gibi o kadar bencilsin ki bunu görmek çok rahatlatıcı oluyor. Eğer onun sevgilim olduğunu söyleseydim eminim ki sinirlenirdin."

"Rahatlatıcı çünkü dürüstüm! Ve ayrıca başkalarının mutluluğuna sevinenlerin kafalarında bir sorun olduğunu düşünüyorum. Onların hepsi ya ikiyüzlüdür ya da gizlice bir şeyler planlıyorlardır."

"Ön yargılarla dolu güzel bir görüş, derim ben buna."

Yine de dışarıdan göründüğüm kadar küçümseyici değildim. Aslında aklımın bir köşesinde bende ona katılıyordum- belki bu, benim kişiliğimin biraz çarpık olmasındandı.

Bir soru hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için, ona göre kimin "dürüst" olduğunu başkalarına göre ise kimin "tuhaf" olduğunu sorma isteği duydum.

"Mirai-san bir şey sorabilir miyim?"

"Mh? Ne oldu?"

“Kendi başına gelen talihsizlik için üzülmeyen biri hakkında ne düşünürsün?"

"İçinde bir bit yeniği vardır derim" hemen cevapladı. "Talihsizliklere bizi üzdüğü için talihsizlik deriz değil mi? Eğer üzülmüyorsan buna talihsizlik diyemezsin."

"Anladım." bu sefer aynı fikirde olduğumuzu ifade ettim.

Tsumiori'ye yandan bir bakış attım.

Beklemekten sıkıldığından ya da kafenin dekorasyonuna ilgi duyduğundan dükkânın içine göz gezdiriyordu. Öyle görünüyordu ki beyaz seramikten ve siyah camdan yapılmış kedi seti ilgisini çekmişti, ayağa kalkıp onu incelemek için yanına gitti.

Onun, babasını yeni kaybetmiş talihsiz bir kız olduğunu bu kafedeki kim tahmin edebilirdi ki?

Sanırım kimse edemezdi.

Kimse onun hissettiği yoğun duygu karışıklığını göremezdi. O her zaman sakin ve olgun görünüyordu.

Duygularını kasıtlı olarak mı kontrol altında tuttuğunu ya da duygularını göstermeyen tarzda biri olup olmadığını bilmiyordum ama bana hiç de üzgün görünmüyordu.

Tabii ki etrafındaki insanları üzmemek için elinden geldiğince üzüntüsünü saklıyor da olabilirdi. Ya da bu, başına böyle bir talihsizlik gelen bir kızın gerçekten normal davranışları olabilirdi. Ne de olsa ölen geri gelmezdi ve devamlı yas tutmak da sağlık için iyi değildi.

Ama bunlar teorinin sadece parçalarıydı. Bir kişinin duygularını bu kadar kısa sürede kontrol altına alması gerçekten mümkün müydü? Özellikle bu duygu üzüntüyse?

Mirai-san'ın sözlerini hatırladım.

Gerçekten de. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı.


Tatlı Tsukimori'nin damak tadını tatmin edebildi.

"Nefis " övdü neşeyle, kahvesini ve elma turtasını kırıntı bırakmadan bitirirken.

Temizlemek için masasına gittim.

"Her şey istediğin gibi miydi?" sordum, bunun üzerine Tsukimori bana memnuniyetsiz bir bakış attı.

"Bana git mi diyorsun?"

"Görüyorum ki oldukça zekisin."

"Bu kafeyi gerçekten sevdim."

Her an bir şarkı mırıldanacakmış gibi bir mutlulukla gülümsedi.

"Aa. Bunu duyduğuma sevindim. Ama bu dünyada pek çok farklı kafe olduğunu unutma. Onları da denemelisin."

"Bu kafeyi gerçekten sevdim." Tsukimori tam olarak aynı sözlerle ve aynı gülümsemeyle tekrarladı.

"Görüyorum ki bazen pek de zeki değilsin." bende büyük ölçüde kendimi tekrarladım.

Tsukimori birden ayağa kalktı ve dükkânın içine yürümeye başladı görünüşe göre mutfağa gidiyordu. Ben merakla onu takip ederken, o çalışanlara doğallıkla selam veriyor ve yeni açan bir gibi gülümsüyordu.

"Tanıştığıma memnun oldum."

Onun hoş selamının çalışanları sarhoş ettiği çok açıktı. Görünüşe göre hepsi onu gördüğü için heyecanlanmıştı. Etkilenmemiş bir şekilde duran Mirai-san hariç.

"Adım Youko Tsukimori, Nonomiya-kun'un sınıf arkadaşıyım," Kibar bir tavırla kendini tanıttı.

"A, evet, Nonomiya-kun bize söyledi." ondan çok daha yaşlı olmasına rağmen idareci saygıyla cevapladı.

"Buranın çok güzel kafe olduğunu söylemeliyim."

"Çok teşekkür ederim!"

Onun parlak gülümsemesi karşısında idarecinin yüzü biraz kızardı.

"Buradaki herkesi çok kıskanıyorum--"

Çalışanlar şaşkınlıkla ona baktılar. Kıskanılabilecek her şeye sahip olan bir kız, onları kıskanıyordu.


"--Çünkü böyle muhteşem bir kafede çalışma ayrıcalığına sahipsiniz."


Youko Tsukimori alacakaranlıkta yakılmış bir ateş gibi göz kamaştırıcı göründü. Gerçi bu galiba arkadan yansıyan güneşten dolayıydı. Tam o anda herkes onun olağanüstü havasından etkilendi.

"Böyle muhteşem bir yerde çalışmanın nasıl bir mutluluk olduğunu hayal bile edemiyorum."

Bu odadaki ona karşı en dayanıklı kişi olduğumdan onun bu yıldızvari tavırlarına alaycı bir şekilde gülümsedim. Ve onun bu abartmasıyla oyunculukta zirveye çıktığını anladım.

Ama idarecinin sonraki sözleri dudaklarımdan bu gülümsemeyi sildi.

"...ım, Tsukimori-sandı dimi?"

"Evet."

"Burada çalışmak ister misin?"

"Bay Kujirai--"

Sessiz kalamadım. Büyük bir hata yapmasını engellemek istedim. Faust, burada Mephistopheles ile pazarlık yapıyorsun!

Ancak biri beni omzumdan kavradı ve geri çekti. Çikolata kokusu havayı doldurdu.

"Sadece izle."dedi Mirai-san yaramaz bir gülümsemeyle. İşte burada da başka bir şeytan var.

"Ee, aslında şu anda bir elemanlık boş yerimiz var. Ve sende Nonomi-ya-kun'un arkadaşı olduğun için geçmişin hakkında endişelenmemize gerek yok. Yani eğer istersen seni memnuniyetle kabul ederiz Tsukimori-san."

Diğer çalışanlarda başlarını sallayarak onayladılar.

Bu tıpkı grup hipnozu gibiydi. Şeytan tarafından kandırmış ve akıllarını kaybetmiş olmalıydı hepsi.

"Teklifiniz için çok mutlu oldum ama... bunu gerçekten yapabilir miyim? Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce hiç bir yerde çalışmadım." kısa bir süre bocaladıktan sonra tereddütle cevap verdi Tsukimori.

"Hayır, hayır endişelenme! Herkes bir yerden başlamak zorundadır. Ayrıca ben senin gibi olağanüstü bir görgüsü olan birinin bu tür bir iş için uygun olduğunu düşünüyorum!"

Tabii tabii müşterilerin onu kabullenmesi de olağanüstü olurdu! Ne de olsa onun sadece dış yüzünü göreceklerdi.

"Eğer bana bu kadar güveniyorsanız teklifinizi severek kabul ederim." gülümsemeyle cevap verdi.

Herkes de onu içten bir gülümsemeyle karşıladı. Kendimi bu mutluluk çemberinden uzaklaşmış hissederek yüzünü somurtan bir tek ben vardım. Çünkü ben onu daha iyi tanıyordum.

Herkes tarafından sevilen mükemmel ve güzel bir kız karakterinin altında gözü pek ve kararlı bir karakter sakladığını biliyordum.

Daha da kötüsü zeki Tsukimori kendi çekiciliğinin farkındaydı. Ve az önce öğrendim ki bunu doğru şekilde kullanmayı da biliyordu.

"Neden erkekler güzel kızlara karşı böyle zayıf oluyorlar?" Mirai-san aramızdaki kasa üzerinden beni omuzlarımdan çekti ve kulağıma fısıldadı.

"Güzel bir soru. Ne de olsa bu kafedeki erkekler de sana karşı "zayıflar"." kaçamak bir şekilde cevapladım.

"İltifat ettiğin halde bu garip hissettiriyor. Ama bu kötü bir his değil. Ödül olarak başını okşamama izin ver."

Mirai-san'ın avucu başıma yaklaştı sıkıntılı bir şekilde reddettim. " Hiç havamda değilim. Lütfen kafamı daha da karıştırma."

"Bu kadar çekingen olma! İstersen çikolatamdan bir parça bile verebilirim."

"Bu durumu kabulleniyor musun? Tsukimori'nin işe alınmasına karşı çıkmıyor musun?"

"Karşı çıkmamı istiyorsun, değil mi?"

"Sadece senin karşı çıkman bu hoş karşılama moduna bir son verebilir."

"Uğraşamam. Karşı çıkmam için bir sebep yok."

"Neden?"

Mirai-san'ın böyle bir saçmalığa izin vermesine şaşırmıştım.

"Çünkü her zaman soğuk davranan seni böyle açıkça protesto ederken görmek çok komik!!"

Mirai-san kıkırdadı.

"...kişiliğinin ne kadar berbat olduğunun farkında mısın?"

"Sen bendende kötüsün değil mi? Eğer iç güdülerim beni yanıltmıyorsa Tsukimori senin gibi zavallı birinin başa çıkabileceği tarzda bir kız değil."

"Umurumda değil. Ona karşı bir şey hissetmiyorum."

"Sen öyle düşünüyor olabilirsin peki ya o?"

Mirai-san gözlerini kıstı ve yüzüme yaklaşarak sorgular bir tavırla baktı.

"Beni yumruklamak işine yaramaz şimdiden söyleyeyim de."

"Evet, evet. Gelecek günleri iple çekiyorum."

Terslememe hiç aldırmadan elini sallayıp mutfağa geri döndü.

Garip ilişkimizi anlaması an meselesiymiş gibi hissettim-- kadın iç güdüsü?

Tsukimori'yi Mirai-san'a bir şey söylememesi için tembihlemeyi aklıma koydum.

"Artık burada çalışıyorum."

Hakkında konuştuğumuz kişi, Tsukimori, başıma açtığı dertlere inadına nispet yapar gibi bana neşeyle yaklaştı.

"Hala geç değil. Bunu tekrar düşünmek ister misin?"

Cevabım soğuktu ama kalbim daha da soğuktu.

"Benim için endişelendiğin için teşekkür ederim. Ama yönetici bana bu görevi içtenlikle önerdiği için elimden geleni yapacağım!"

Sevimli bir şekilde özgüvenle yumruğunu sıktı.

"Endişelenmiyorum. Rahatsız oluyorum."

"Seninle çalışmayı dört gözle bekliyorum meslektaşım."

Tsukimori'nin gülümsemesi biraz olsun bile bozulmadı.

Mirai-san benim onunla başa çıkabilecek biri olmadığımı söylemişti.

Onun ne kadar haklı olduğunu şu anda ilk elden tecrübe ediyordum.


Sonraki sabah sınıfta.

Tsukimori aniden sırama geldi ve yaz esinti kadar yumuşak, yaprakların arasından süzülen gün ışıkları kadar sıcak bir gülümsemeyle Usami'ye:

"Nonomiya-kun'un çalıştığı kafede işe alındım." dedi.

Gürültülü sınıfın içinde zaman durdu. En azından Usami için -- pili bitmiş bir saat gibi.

"...eh? Youko-san? Nonomiya'yla birlikte mi çalışacaksın? Neden? Eeh?"

Şaşkınlığı onu guguklu saatlerden her saat başı guguk kuşlarına benzetti.

Bu tıpkı dünün deja vusu gibiydi.

"Dükkanın yöneticisi çalışana ihtiyaçları olduğu için onlara yardım etmemi istedi. Biraz endişeleniyorum çünkü aslında ben daha önce bir yerde çalışmadım. Ama yönetici bunun önemi olmadığı söyleyip beni rahatlattı." Tsukimori rahatça açıkladı.

"Öyle mi diyorsun! ... Ona bunu sen dedirtin."

Bunu diyen bendim, tabii ki kimsenin duyamayacağı bir tonla bunları söyledim.

"Belki bende size katılmalıyımdır..."

"Kulübünü aksatma. Elinden geleni yapmalı ve as takıma seçilmelisin." bu konuşmamın gideceği yönü tahmin ettiğimden daha da ilerlemeden onu durdurdum.

"Neden bu hafta sonu uğramıyorsun Chizuru? Daha öğrenecek çok şeyim olduğu için seninle pek ilgilenemeyebilirim ama Nonomiya-kun var. Değil mi Nonomiya-kun?"

Gülümseyen güzüme bir an için sinirlice baktım. Başını eğip "Hım?" diye sordu ve bozulmayan gülümsemesine devam etti.

"Evet, kafemize her zaman seni bekleriz Usami."

Sonrasında Tsukimori'ye kızmak için kendime yemin ettim.

"Tamam! Uğrayacağım! Kesinlikle uğrayacağım!"

Usami gözleri parıldayarak sevindi. Onun bu dürüst tavrı sıkıntımın dağıtmaya yetti.

Ama ciddi bir sorun vardı. Sınıf arkadaşlarımın bakışlarından bu hafta sonu kafeye akın edecekleri açıkça belli oluyordu. Ve bu defa onları durdurmak daha da zor görünüyordu.

"Dinleyin, millet! Nonomiya bize biraz açıklama yapacak!!"

Kamogawa rahatsız edici derecede hoş bir gülümsemeyle hafifçe sırtıma vurdu. Arkasında yüzlerinde aynı rahatsız edici derecede hoş gülümseme olan erkek grubu duruyordu. Bu erkekler birliğiydi ve sınırlarını ihlal eden kişiden haklarını almak istiyorlardı.

Bu tiksinçti.

"Tsukmiori'yi protesto edeceğim." kararlılıkla yemin ettim.